Milli Görüş’ün Birikimini Sürece Dahil Etmeye Hazırız! | Saadet Partisi
 
   

Milli Görüş’ün Birikimini Sürece Dahil Etmeye Hazırız!

05.3.2025

Milli Görüş’ün Birikimini Sürece Dahil Etmeye Hazırız!

Genel Başkanımız Mahmut Arıkan, TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına İslam aleminin Ramazan ayını tebrik ederek başlayan Genel Başkanımız Arıkan, “Bereketin, kardeşliğin ve mağfiretin iklimi olan Ramazan’a ulaşmış olmanın sevinci içerisindeyiz. Sözlerimin başında, milletimizin ve tüm İslam aleminin Ramazan ayını tebrik ediyorum. Ramazan’ın tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olmasını temenni ediyorum. Bu mübarek ay paylaşmakla, dayanışmakla, adaleti tesis etmekle güzelleşir. Bir ekmeği bölüşerek, bir sofraya misafir olarak, bir yetimin başını okşayarak güzelleşir. Biz diyoruz ki, bu sene Ramazan: ‘Türkiye için Kardeşlik Vakti’ olmalıdır.” dedi.

TÜRK’ÜN KÜRT, KÜRT’ÜN DE TÜRK DİYE BİR SORUNU YOK!

Sorunları ortadan kaldıracak adımların atılması yönündeki çabaları önemsediklerine dikkat çeken Genel Başkanımız Arıkan, şunları söyledi;

“Şüphesiz bu coğrafyada en güçlü kardeşlik bağları Türkler ile Kürtler arasındadır. Fakat tarihin ve coğrafyanın şahitliğine, rağmen bunu gölgelemek istediler. Bu yüzden son yıllarda çok şey kaybettik. Zamanımızı kaybettik, gençlerimizi kaybettik, huzur ve güvenliğimizi kaybettik. Geleceğe ilişkin umutlarımızı kaybettik. En önemlisi kardeşliğimizi kaybettik. Artık kaybetmeye tahammülümüz kalmadı. Hepinizin malumu Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor. Bu minvalde; silahların susmasını, terör örgütlerinin kendilerini feshetmesini ve sorunları ortadan kaldıracak adımların atılması yönündeki çabaları önemli buluyor, süreci dikkatle takip ediyoruz.

Biz bu konuda bedel ödeyen,  birikimi, tecrübesi en fazla olan siyasi hareketiz.

  • Refah Partisi döneminde, biri 1991, biri de 1994 yılında iki ayrı rapor yayınladık.
  • Yine 2009 yılında, Saadet Partisi olarak Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yeni bir rapor hazırladık ve bu raporu "Gönüllü Birliktelik ve Kardeşlik" başlığıyla Diyarbakır'da aziz milletimizle paylaştık.
  • ⁠"Kürt meselesi"ni ele almak üzere özel ihtisas komisyonları oluşturduk birçok rapor hazırladık.
  • Bu konudaki son raporumuzu, ziyaretimize gelen heyete de takdim ettik.

Biz meselenin özünü biliyoruz!

Açık söylüyorum Türkün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir sorunu yoktur. Sorun milletimizde değildir. Sorun bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışanlardadır.

Bu noktada önemli bir endişe ve uyarımızı yinelemek istiyorum: Bugün endişelerimizi paylaşmazsak yarın acılarımızı paylaşmak zorunda kalabiliriz. Çözüm sürecinde ortaya çıkan umutların süreç doğru yürütülmediği için kısa süre sonra nasıl bir hayal kırıklığına dönüştüğü hepimizin zihinlerinde tazeliğini koruyor. Yaklaşık 50 yıl boyunca yapılan en büyük hatalardan birisi: Kürt Meselesi ile PKK sorunu birbirine karıştırılarak; PKK Kürtlerin sanki tek temsilcisiymiş gibi görülmesiydi. Maalesef bugün de aynı hatanın yapıldığını görüyoruz. Sadece İmralı ve kandil hattına endekslenmiş bir çözüm sürecinin bir süre sonra yeni bir hayal kırıklığına dönüşmesinden kaygı duyuyoruz. Süreçlerin şeffaf bir şekilde yönetilmesi, özellikle şiddet ve terör eylemlerinden etkilenen toplumsal kesimlerin tüm hassasiyetleri dikkate alınarak sürece dahil edilmesi bizim temel beklentimizdir. Eğer böyle olursa, milletimiz,  bu sürece itibar edecektir.

ÇÖZÜM NAMLUNUN UCUNDA DEĞİLDİR!

Şüphesiz ki çözüm, etnik ve mezheplere dayalı yeni mikro devletler kurmak, İslam dünyasını yeni parçalara ayırmak değil; mevcut parçalanmışlıkları gidererek daha büyük bir birlikteliğe doğru yol almaktır. “Büyük Türkiye” sorunların çözümünü konuşmadan gerçekleşemez. Çözüm, namlunun ucunda değildir. Çözüm; ilmin, ahlaki değerlerin ve hukukun temel kurallarına bağlı kalınarak bulunabilir. Mesele ancak kardeşlik hukukuna dayalı bir ümmet bilinci ile çözülebilir. Hiçbir çözüm, İslam faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz. Hedefimiz, kan ve gözyaşının akmadığı, anaların feryadının duyulmadığı, terör ve şiddetin son bulduğu, Türk’ü ve Kürdü ile kardeşlerimizin en içten duygularla “benim vatanım, benim devletim” diyerek kucaklaştığı bir Türkiye’yi gerçekleştirmek olmalıdır.

MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN BİRİKİMİNİ SÜRECE DAHİL ETMEYE HAZIRIZ

Bölgemizde oynanan oyunları dikkate almadan politika oluşturmak çözümü zorlaştıracaktır. Çok uzun zamandır, başta ülkemiz ve coğrafyamız etnik ve mezhep temelli ayrışmaların laboratuvarı haline getirilmek istenmektedir! Bu süreçte ülkemizin ve komşu ülkelerin güvenliğini koruyacak stratejiler geliştirmek bizim için hayati bir zorunluluktur. Türkiye ve bölge ülkeleri olarak artık bu yaralarımızı sarma, birlik ve beraberliğimizi en güçlü şekilde tesis etme ve bize bu tuzakları kuranların planlarını bozmak zorundayız. Ülkemizin son kırk yılında maddi-manevi enerjimizi tüketen meselenin bir daha gündeme gelmeyecek şekilde çözümü için her zaman olduğu gibi

Milli Görüş’ün fikri birikimini ve Saadet Partisi’nin tecrübesini sürece dahil etmeye hazırız.

GAZZE’NİN MASUM İNSANLARI MAGAZİN UNSURU DEĞİLDİR

Ülkemizin güvenliğini sağlamanın ve bölgesel istikrarı korumanın yolu yalnızca iç meselelerimizi çözmekten geçmez. Küresel güçlerin çıkarları uğruna bölgeyi kaosa sürükleme çabalarına karşı da uyanık olmalıyız. Ülkemizi yönetenlerin yakın dostu Trump’ın Gazze hakkındaki skandal paylaşımı, insani değerleri de, vicdani sorumlulukları da derinden yaralamıştır. Vahşi bir kapitalistten biz zaten farklı bir şey beklemiyorduk ama dostum diye kendisine hitap edenler kanaatlerini yeniden gözden geçirmeliler! ‘Gazze’lilerin hak ve onuru sosyal medya eğlencesi değildir!’ Sosyal medya insanî trajedilerle dalga geçmek veya toplumsal acıları küçük düşürmek için kullanılamaz! Buradan bir kez daha sesleniyorum; Gazze'nin masum insanları magazin unsuru değil, yüz karası küresel vicdanın dikkatle izlemesi gereken bir insanlık dramıdır.

GÜÇTEN ANLAYANLARA GEREKLİ DERSİ ANCAK GÜCÜNÜZLE VEREBİLİRSİNİZ!

Trump'ın ve ABD'nin ne kadar dost olduğunu bütün dünya Trump ve Zelenski’nin Oval Ofis'teki kavgasıyla bir kez daha gördü. İnşallah Türkiye'deki dostları da görmüştür. ABD’nin ülkemize karşı kullandıkları, iş birliği yaptıkları da görmüştür. Ukrayna ve Zelenski'nin acı sonu, 1969’dan beri ifade ettiğimiz, ‘Batı hakkı değil, kuvveti üstün tutar ve ancak güçten anlar’ sözünün ete kemiğe bürünmüş halidir. Ne demişti Kissinger: ‘ABD'nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama ABD'nin dostu olmak ölümcüldür.’ Bir kez daha gördük ki: Sam amcanın sözüyle, uçağa binilmez. Sam amcanın gazıyla, savaşa girilmez. Sam amcanın ipiyle, kuyuya inilmez. Batı'nın ipiyle kuyuya inen Zelenski maalesef kuyuda kalmıştır. Güçten anlayanlara gerekli dersi ancak gücünüzle verebilirsiniz! Onun için buradan Kamu Savunma Sanayi kuruluşlarımıza, Baykar nezdinde özel savunma sanayi kuruluşlarımıza can-ı gönülden sesleniyorum. Üretebildiğiniz kadar üretin! En yeni teknolojilerin peşine düşün! Onların caydırıcı güçlerini etkisiz hale getirecek teknolojilere yönelin. D-8'leri yanınıza alın. Sadece ülkemizin değil Gazze'nin, İslâm coğrafyasının malı, haysiyeti, onuru buna bağlıdır. Saadet Partisi'ni ve Millî Görüş'ü her zaman yanınızda bulacaksınız!

HEM KALKINMA, HEM REFAH, HEM ADALET, HEM DEMOKRAS, HEM SAVUNMA, HEM DE ÜRETİM!

Malumunuz AK Parti yıllardır savunma sanayii yatırımlarıyla övünüyor. Bunu önemli buluyoruz. Ama bu tek başına yetiyor mu? Hem savunma, hem kalkınma, hem de refah bir arada olmuyor mu? İktidar uyguladığı politikalar ile bunu beceremedi. Biz, hepsinin aynı anda gerçekleşebileceğini, bunun mümkün olduğunu söylüyoruz. Bizim iddiamız şudur: Hem kalkınma, hem refah; hem adalet, hem demokrasi; hem savunma, hem de üretim. Birini gerçekleştirmek için, diğerinden vazgeçmek zorunda değiliz.

YOL YAPACAĞIM DERKEN ADALETİ, HUKUKU, EKONOMİYİ UNUTTULAR!

Bu iktidar yıllarca yaptıkları otoyollarla, köprülerle tünellerle övündü. Vazifesini yerine getirdi, emeği geçenlerin işleri rast gitsin. Ancak yol yapacağım derken adaleti, hukuku, ekonomiyi unuttu! Dün hepimizin taktir ettiği yolların, köprülerin, tünellerin sonu bugün hukuksuzluğa, yolsuzluğa, yoksulluğa çıkar oldu. Asgari ücretli, emekli, memur tünelin sonundaki ışığı göremez oldu. Bu yollar, bu yatırımlar bugün; asgari ücreti, emekli maaşını açlık sınırının üzerine çıkaramıyor, karın doyurmuyor. Milyonlarca çalışan 25 yıl önceki aldığı ücretleri bugün sadece hayal edebiliyor.

KÜRT, TÜRK, ALEVİ, SÜNNİ AYNI ASGARİ ÜCRETLE SÖMÜRÜLÜYOR!

Yapılan zamlar hepimizi etkiliyor; etnik kimliğimiz, mezhebimiz ya da kökenimiz fark etmeksizin aynı ekonomik zorluklarla karşı karşıyayız. Kürt de, Türk de, Alevi de, Sünni de aynı asgari ücretle sömürülüyor, aynı açlık sınırına mahkûm ediliyor. Çalışanların emeği ortak bir şekilde faizcilere aktarılırken, aramızdaki farklılıklar yalnızca bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin işine yarıyor. Oysa adil bir yaşam,  insanca çalışma koşulları herkesin hakkıdır.

Ne demişti Pir Sultan Abdal: ‘Demiri, demirle dövdüler; Biri sıcak, biri soğuktu… İnsanı, insanla kırdılar; Biri aç, biri toktu.’

DİPLOMAYI TARTIŞACAKSAK, BU ÜLKENİN MİLYONLARCA DİPLOMALI İŞSİZLERİNİ TARTIŞALIM!

Biliyorum! Tüm televizyonlarda, haber kanallarında, tartışma programlarında siyasetin kısır tartışmaları yapılıyor. Ha diplomayı mı tartışacağız? Buyurun tartışalım. Bu ülkenin milyonlarca diplomalı işsizlerini tartışalım. Yıllarca çalışıp, didinip, okuyup; diploma aldığı halde mülakatlarda elenen yüzbinlerce kardeşimizi tartışalım. Geçtiğimiz ay 12 ilimizi ziyaret ettim. Çarşıyı pazarı gezdim. Milletimizle buluştum. Orada televizyonların, sosyal medya mücahitlerinin, iktidarın kalemşörlerinin konuştuğu gündemin dışında bir gündem var. Orada yoksulluk var, işsizlik var, borç batağı var, toplumdaki ahlaki erozyon var. Evine ekmek götürmekte zorlanan milyonlar var.

Bugün Türkiye’de sadece karnını doyurmanın maliyeti, açlık sınırı 23.300 TL olmuş.

Yoksulluk sınırı ise 76.000 TL. Bu rakamlar yoksulluğun, açlığın, yarını görememenin ve en acısı da umudu yitirmenin göstergesidir. Çok övündükleri, ‘enflasyona yenik düşürmedik’ dedikleri asgarî ücret daha vatandaşımızın eline geçmeden açlık sınırının altında kaldı.

İKTİDAR, ÇOK ÖVÜNDÜĞÜ SOSYAL YARDIMLARI BİLE YAPAMAZ HALE GELDİ!

Hatırlayacaksınız bu iktidarın övündüğü bir başka rakam ise sosyal yardım alan kişi sayısıydı.

‘Bu insanlar niçin buna muhtaç’ sorunu sormak yerine bununla övünen bir iktidarın bugün geldiği nokta ise çok daha acı verici. Geçtiğimiz hafta OECD rakamları açıkladı. Türkiye, sosyal yardımların milli gelire oranı açısından, 41 ülke içerisinde sondan ikinci oldu. Listenin sonunu Meksika ile paylaşıyoruz. Bu durum iktidarın bir zamanlar çok övündüğü sosyal yardımları bile yapamadığının göstergesidir. Halbuki; bir iktidarın asıl vazifesi fakirlere yardım etmek değil, bununla övünmek değil; fakirliği ortadan kaldıracak uygulamalar getirmektir.

ELİNİZİ VİCDANINIZA KOYUN 180 LİRAYA BİR İNSANIN KARNI DOYAR MI?

İktidar emekliye, asgarî ücretliye ve memura en düşük zamları yaptı ama gıda zamları bu zamların çok çok ötesinde gerçekleşti. Geçen yıldan bu yıla bir Ramazan kolisinin fiyatı tam %65 artmış. Diyanet bu yıl fitre bedelini 180 TL olarak açıkladı. Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun. Bu ülkede 180 liraya bir insanın karnını doyurması mümkün mü? İftar ve sahur programlarında hocalarımız en büyük günahlardan birinin kul hakkı olduğunu anlatıyorlar. Diyanet fitre bedelini 180 TL olarak açıkladı.  İktidarsa bir günlük yemek ücretini 240 TL olarak açıkladı. Hocalarımızdan ricam katıldıkları programlarda bu adaletsizlik kul hakkına girer mi lütfen açıklasınlar…

İKTİDAR ÖNÜMÜZDEKİ 3 YILI GÖZDEN ÇIKARMIŞ!

Gerçek şudur, çözülemeyen bir ekonomik  kriz içerisindeyiz. Daha önce de bu ülkede ekonomik krizler yaşandı. Ancak bu krizler belirli süreler sonunda bitmişti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçince her şey düzelecek dediler ama ekonomi başta olmak üzere hiçbir şey düzelmedi. Öyle görünüyor ki iktidar önümüzdeki 3 yılı da gözden çıkarmış! Şimdiden 2028 hesapları yapıp, bir 5 yılı daha nasıl garantilerimin derdinde! Siyaset Mühendisliği diye ağlayanlar, bu işin ustası oldular. Peki, 25 yılda yapamadığınız neyi yapmak için bir 5 yıl daha istiyorsunuz! Hiçbir sorunu çözemeyeceğinizi anladığınız için daha vahim bir yol izlemeye başladınız. Krizi normalleştirmeye, hatta milleti buna alışmaya zorluyorsunuz. Yıllardır düzelmeyen bir ekonomi, artık kriz değil, sistematik bir başarısızlıktır. Bu başarısızlığın sebebi de bellidir: Rant projeleriyle milletin kaynaklarını heba eden, yandaşı besleyen, üretimi ve gerçek kalkınmayı ikinci plana atan bir yönetim anlayışıdır.

BİZİMLE OLUR!

Bugün, iftar sofralarımızda bolluk yerine, derinleşen yoksulluğun gölgesi var! Biz milletimizi, Ramazan kolilerine mahkûm eden değil, hak ettiği refah seviyesine ulaştıran bir ekonomi anlayışını getireceğiz. Biz diyoruz ki: Türkiye, güçlü bir ekonomi ile halkının refah içinde yaşadığı, adaletin tesis edildiği, kalkınmanın tüm kesimlere yayıldığı bir ülke olabilir.

Ama bunun için, israfa, yolsuzluğa, ranta dayalı ekonomik modelleri terk etmek gerekir. Gerçek üretim, sanayi, tarım ve teknoloji yatırımlarıyla ülkemizi yeniden güçlü bir ekonomiye kavuşturabiliriz. Biz, bu değişimi gerçekleştirmeye hazırız. Çünkü biz, çözüm üreten, hakkaniyetle hareket eden bir anlayışa sahibiz. Adaletin, kalkınmanın, refahın ve özgürlüğün bir arada olduğu bir Türkiye’yi bu necip milletimizle birlikte inşa edeceğiz.

HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR!

Bugün ise; Türkiye’de hem ekonomiyi çökerten, hem de toplumsal değerleri aşındıran bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bugün görmezden geldikleri sorunları, özel günlerde süslü mesajlarla hatırlıyor, geçmişte mağdur ettikleri insanlara göstermelik bir şekilde sahip çıkıyorlar.

Göreceksiniz, yine; Canlı yayında gözaltına aldıkları gazetecileri, 10 Ocak'ta, HERKESTEN ÖNCE HATIRLADIKLARI gibi; Yaşarken unuttukları, hatta terk ettikleri Erbakan hocamızı, 27 Şubat'ta, HERKESTEN ÖNCE HATIRLADIKLARI gibi; Göreceksiniz; Çalışırken yok saydıkları, şiddete karşı yalnız bıraktıkları kadınları, 8 Mart’ta, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! ‘Giderlerse gitsinler’ dedikleri doktorları, 14 Mart Tıp Bayramında, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! Geçim sıkıntısı nedeniyle, çocukluklarını yaşayamayan çocukları, 23 Nisan'da, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! ‘Haklı olabilirsiniz ancak hakkınızı arayamazsınız’ diyerek yerlerde sürükledikleri işçileri, 1 Mayıs'ta, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! İş bulmaktan ümidi kesip ‘ev genci’ne dönüştürdükleri gençleri, 19 Mayıs'ta, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! Düşük ücretlerle ev kirasını bile ödeyemez hale getirdikleri öğretmenleri, 24 Kasım Öğretmenler gününde, HERKESTEN ÖNCE HATIRLAYACAKLAR! Biz de bu samimiyetsizliklerini, bu ciddiyetsizliklerini her platformda milletimize hatırlatmaya devam edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.”